11 Eylül 2010 Cumartesi

Divan Edebiyatı'nın Genel Özellikleri

Klasik Türk edebiyatı olarak da adlandırılan Divan edebiyatı bir "yüksek zümre-aydın tabaka" edebiyatıdır. Divan edebiyatı kültürel yaşantıdaki yabancılaşmanın ürünüdür. Bu edebiyatın kaynağı yerli yaşantı değil, Arap ve iran sanatıdır.
Divan edebiyatı Türklerin İslam medeniyetine girmesiyle oluşmaya başlamıştır; bu nedenle islam dinine ait öğeler, bu edebiyatta önemli yer tutar. Bu edebiyatın temelinde Kur'an, hadis (Hz. Muhammet'in sözleri), peygamber ve evliya öyküleri, tasavvuf ve menkıbeler (dini hikâyeler) vardır.
Bu edebiyata Divan edebiyatı denilmesinin nedeni şairlerin şiirlerini topladıkları şiir kitabına "divan" adının verilmesidir.
Divan edebiyatı 13. yüzyılın başlarında oluşmaya başlamıştır; neredeyse 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar varlığını sürdürmüştür.
Divan edebiyatının belirgin özellikleri şöyle sıralanabilir:
  • Şiir ağırlıklı bir yer tutar, nesir (düzyazı) ikinci plandadır.
  • Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılır.
  • Nazım birimi genellikle beyittir.
  • Ahengi sağlamaya yardımcı olduğu için uyak önemlidir, genellikle tam ve zengin uyak kullanılır.
  • Yabancı dil kurallarıyla ve yabancı sözcüklerle yüklü bir dil kullanılır. Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalar çok sık kullanılır.
  • Söyleyiş önemlidir; söz sanatlarına, sözcük oyunlarına aşırı düşkünlük vardır.
  • Şiirlerde bütün güzelliği değil, parça güzelliği önemlidir.
  • Şiirlerde konu bütünlüğü yoktur, beyit bütünlüğü vardır. Her beyitte farklı konu işlenebilir.
  • Konu bütünlüğü olmadığı için şiirlerin başlığı yoktur; şiirler tür adlarıyla bilinir; gazel, kaside, mesnevi... vb.
  • Nazım biçimleri genellikle Arap ve İran edebiyatından alınmıştır (gazel, kaside, mesnevi, rubai... gibi). Şarkı, tuyuğ gibi Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı nazım biçimleri de kullanılmıştır.
  • Mazmun adı verilen kalıplaşmış birtakım benzetme ve mecazlar kullanılır.
    Boy için servi, tuba, elif, nihai...
    Gözler için kâfir, mahmur (sarhoş), katil, mest...
    Kirpikler için ok, rmzrak...
    Zülf için misk, sümbül, anber, yılan, kement...
  • Ozan, her beyti söz ve anlam sanatlarıyla adeta dokur.
  • Özgünlük yoktur, nazirecilik geleneği vardır.
    (Nazire: Bir şairin çok beğendiği başka birine ait bir şiiri konusu, ölçüsü ve uyağıyla model alarak yazdığı şiirdir. Hemen her şair nazirecilikle işe başlardı.)
  • Şiirlerde işlenen başlıca konular aşk, doğa, güzellik, din ve tasavvuftur.
  • Toplumdan ve toplum sorunlarından uzaktır.
  • Padişah, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi sayıldığı için, padişahın övülmesi çok yaygındır.
  • Şiirlerde işlenenler yaşanan, somut gerçeklerden uzaktır, oldukça abartılıdır.
Nesir yerine inşa sözü kullanılır. Nesir türündeki yazılara toplu olarak münşeat adı verilir.
Tarih kitapları, tezkireler (Divan şairlerinin hayatları ve eserleri hakkında bilgi veren kitaplar), menakıbnameler (Din büyüklerinin başlarından geçenleri anlatan eser) hatırat, bilim ve ahlak konularında yazılan eserler nesir türündedir.

  • Nesir türündeki eserler "sade nesir, süslü nesir, orta nesir" olarak üçe ayrılır.
  • Süslü nesirde dil oldukça ağırdır, sık sık secilere başvurulur.
Veysi ve Nergisi'nin yazdıkları süslü nesir örneği sayılır.
Sade nesire örnek olarak tefsir (Kuran-ı Kerim'in açıklaması) kitapları, dini konularda yazılan kitaplar (menakıb-nameler) gösterilebilir. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi ve Kâtip Çelebi'nin bazı eserleri bu türdendir.
Fuzuli'nin Şikâyetname adlı mektubu ise orta nesire örnek gösterilebilir.

Hiç yorum yok: